15 Aralık 2019 Pazar

ERKEĞE ŞİDDETE HAYIR


Şiddetli bir baş ağrısıyla açtı gözlerini, baş ucundaki saate baktı, dokuzu geçmişti. Şu dükkanı sekizden önce açamıyordu uzun zamandır, sinirlendi. Yüzünü yıkarken aynaya yarım gözle baktı, alıcı gözle baksa ne olacaktı ki, kan çanağı gözler,kemiği yamuk kaynamış bir burun, bozuk bir ağızı çevreleyen kararmış dudaklar, balonlaşmış göz torbaları. Yüzünü kuruladığı havluyu çamaşır makinesinin üzerine fırlatıp, mutfağa geçti. Allah’tan şu kadın ona hala katlanıyordu da, evden çıkmadan karnını doyuruyor, mis gibi çayını içiyordu. Mutfaktaki soğuk sessizlikte çaydanlık tek başına fokurdanıp duruyordu. Adam çay bardağını eliyle kadına doğru itti, kadın tırnakları dibine kadar kemirilmiş, uzun süredir titreyen, dargın elleri ile doldurdu çay bardağını. Adam yan gözle baktı kadına, kadın elbette bakmayacaktı yüzüne. Homurtulu homurtulu yedi yumurtasını peynirini, koca lokmaları arka arkaya yutarken söylendi kadına “uyandırmadın bak, yine bu saate kaldık”, kadın sustu, uyandırsa da söylenecek, uyandırmasa da söylenecekti zaten. Adam ceketini alıp çıktı evden. Kadın sessizce kapadı arkasından kapıyı.
Çarşı yolundan dükkanına doğru hızlı adımlarla ilerlerken, dükkanlarını çoktan açmış, kapı önüne attıkları taburelerde neşeyle sabah kahvelerini yudumlayan esnaflarla selamlaştı, içten içe kendine kızarak. Ardı ardına dükkanların vitrinlerine yapıştırılmış kağıtları gördü. Hepsinde “ERKEĞE ŞİDDETE HAYIR” yazıyordu. Affaladı. Nasıl olurdu bu? Ne olmuştu da? Kıt beyniyle (pardon erkeğe şiddete hayırdı) düşüne düşüne dükkanına vardı. Baktı ki kendi küçük büfesinin de camına yapıştırılmıştı aynı slogan. Bir çırıpıda kopardı kağıdı, buruştura buruştura yok etmek istercesine iyice küçülttü kağıdı, ama yok edemedi. Zihninden yok edemeyeceği gibi. Demek erkeğe şiddet vardı. Ne olmuştu, nasıl olmuştu, nasıl başlamıştı bu kabus. Filmelerde bulanık gösterilen ama o hepimizin bildiği şeylerden almak için büfeye gelen tedirgin, suratı asılmış erkek müşterilere sormak istedi ama kimseden net bir yanıt alamadı.
Akşam yine aynı yoldan aynı sloganların arasından eve gitti. Bu akşam canı dışarı çıkmak istemedi, evde yer biraz televizyon izler sonra da yatardı. Kadın her Cumartesi akşamı dışarıda vakit geçiren kocasının eve gelmesini hiç beklemiyordu. Dünden kalan bir lokma yemekle karnını çoktan doyurmutu. Biraz gülmek için televizyonda komedi dizisi açmış, yeni aldığı yünden kazak örmek  için hangi şiş daha uygun olur diye bütün şişlerini dışarı çıkarmış yanyana dizmişti.
Kapıda kocasını görünce, bir an gözü karardı, dolapta dolma olmayı bekleyen yeşil biberler, kutunun kenarında kalmış azıcık yoğurt, yediği son ekmek dilimi, açılıp kapanan kara dudaklar arasından odaya yayılan yükesek ses eşliğinde kocaman açılan gözler, havada uçuşan boş tabaklar, derin bir yürek sızısı kısa bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. O filmi geri sarmak için neler yapmazdı.
Adam içeri mutfağa gitti, mutfak masası bomboştu. Çaydanlık bile suskun oturuyordu ocağın üstünde. Sonra düşünceli salona geçti. Kanepenin üzerinde boy boy duran şişleri görünce gözleri faltaşı gibi açıldı.
Kadının kısık sesi duyuldu. Bugün yemek yapmamıştım. Adam hızla ona döndü, kadın bir adım geriledi, adam ‘olsun’ dedi, zaten ben de toktum. Kadının içi biraz rahatladı. Adam mutfağa yöneldi ben bir çay demleyeyim bari, kadın şaşırdı, ben demleseydim dedi. Adam, yok sen otur, televizyon izle, ama şu dağınıklığı topla bi zahmet dedi şişleri göstererek. Kadın şişleri, ipleri kaldırdı, alışık olmadığı bir huzursuzlukla televizyon izlemeye başladı. Çay demlenirken adam mutfak dolaplarını biraz karıştırdı, ve yerini ilk kez öğrendiği erzak kısmında biraz leblebi, çekirdek buldu. Tabağa koydu, çayları hazırladı ve hayatında belki de ilk kez karısına çay ikram etti. Oldukça güzel bir duygu olduğunu ayrımsadı. Kadının hisettiği ise mutluluk, şaşkınlık, tedirginlik karışımı birşeydi.
Çaylarını içerken kendini televizyona kaptıran kadın, iyice rahatlamıştı, komikliklerde gülmeye bile başlamıştı. Adam karısına baktı, güldüğünde ne kadar da güzel oluyordu, sanki odaya gül kokusu yayılıyor, tavandan aşağı papatyalar yağıyor, aralarda da renkli kelebekler uçuşuyordu. Evet adam çok güzel şeyler hissetmişti, ama bu çiçekli böcekli tablo şu an için biraz abartı, kabul ediyorum.
Ertesi sabah adam erkenden uyandı. Başı ağrımıyordu, aynada kendisini gülümserken buldu, biraz gözleri mi parlamıştı ne, yoksa bu yaışıklılığın gülümsemekle bir ilgisi mi vardı. Kadın hala uyuyordu, tam uyandırıp çay koysana diyecekti, vazgeçti.  Giyinip evden çıktı.  “ERKEĞE ŞİDDETE HAYIR” sloganları arasından daha bir huzurla ve kendine güvenle geçip dükkanına gitti. Dükkanı erken açmak ne kadar da bereketliymiş meğer, okula, işe gidenler, ufak tefek birşeyler almadan geçmediler. Taburesini koydu dükkanın önüne, keyifle içti orta kahvesini.
Öğleye doğru karısını aradı, yemek yapmamasını söyledi, gelirken birşeyler getirecekti. Kadın dünden beri şaşkınlıklığını üzerinden atamamıştı.  Atmak da istemiyordu, şaşkınlık biterse içindeki  mutluluk baloncukları da sönerdi.  Ah bu huzur bu mutluluk hiç bitmesindi.  
Adam dükkanı biraz erken kapadı, o arada reklama girmesin diye markasını veremeyeceğimiz küçük bir yirmiliği sarıp filesine koydu. Peynirciden biraz beyaz peynir, biraz tulum peyniri  biraz helva da aldı. Balık alacaktı vazgeçti, bu akşam karısı hiç mutfağa girsin istemiyordu. Kebapçıdan hazır bir iki çeşit kebap aldı. Helva almıştı ama bir tatlı daha almak lazım gelir diye düşündü, baklavacıdan da ev baklvası aldı azıcık, o da cevizli söylemesi ayıp.
Eve geldiğinde karısı kapıyı açtı, evden yine mis gibi gül kokuları geliyor, papatyalar eşikten dışarı taşıyor, kelebekler karısının saçlarında uçuşuyordu. İçeri girdi, salonda hazırlanmış sofraya koydu aldıklarını.
Birlikte hem yediler, hem içtiler, hem sohbet ettiler, hem meğer yıllardır içlerinde birktirdikleri ne çok şey varmış anlatacak; konuştular, konuştular, konuştular. Gecenin ilerleyen saatlerinde adam kadının gözlerinin içine baktı ve tatlı yiyelim mi dedi, kadın heyecanla yiyelim diyerek yanıtladı, sonrası malum sabaha kadar tatlı yediler, tatlı konuştular.