Sarışın bir kız çocuğu, 3-4 yaşlarında mavi gözlü ipek saçlı
bişey, çok tatlı. Biz kalabalığız teras gibi bir yerde oturuyoruz. Çocuk da
yandaki evde, evin içinde oynuyor ama o evde pek huzur yok. Çocuğu sürekli
azarlayan bir kadın var, oynama, gürültü yapma, koşma vs. Çocuk sıkılarak evden
dışarı terasa koşmaya başlıyor, elinde de oyuncak arabası, arabayı fırlatıyor,
araba terasın demirlerinin arasından aşağıya düşüyor ve çocuk arabanın
arkasından koşmaya başlıyor. Ben de kalkıp çocuğun arkasından koşmaya
başlıyorum ama tam demirlere yaklaştığında hareket edemiyorum ve çocuk da
demirlerin arasından usulca geçerek kayboluyor. O an dehşetle koşup demirlerden
bakıyorum. Terasın hemen altında bir set varmış, çocuk oraya düşmüş ama
hareketsiz yatıyor. Hemen aradan geçip aşağıya atlıyorum ve hareketsiz çocuğu
kucağıma alıp yukarı çıkıyorum. Çocuğu yere yatırıyorum, çocuk nefes alamıyor
ben de hemen kalp masajı yapmaya başlıyorum ...bir iki üç dört...yapmaya devam
ederken çocuk hareket etmeye başlıyor...sevinçten uçuyorum. O sırada kadın
yaklaşarak bağırmaya başlıyor, sen ne yaramaz şeysin, niye laftan anlamıyorsun
diye... çocuk kendi kendine alnını okşayarak şöyle diyor “biraz sevgiyle
karışık duygular” ...
Meğer çocuğun annesi yurt dışındaymış ve bu kadına bakması
için bırakmış. Annesini arayıp haber veriyoruz, rüya bu ya kadın hemen geliyor ve bakıcı kadından alıp çocuğu bana bırakıyor.
Şu derin bilinçaltı sularından rüya ağlarına neler neler takılmış bu defa. İşkenceci üvey anne, mülteci çocuklar,
çocuklarını bırakarak çalışmaya giden Türki Cumhuriyetleri kadınları, geçen gün
bir video da izlediğim, yardım sağlanamadığı için kalp krizinde hayatını
kaybeden biri ve arkasından hatırlamak için yeniden baktığım suni solunum ve kalp
masajı, yıllar yıllar önce Arnavutköy sahilinde kaldırım kenarındaki çelik
halatların arasından arabalara doğru geçmeye çalışan bir çocuğu yakalayışım ve
en derindeki edebi kısım sade sevgi değil de...“sevgiyle karışık duygular” ...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder